Dairelerin Aslı Küre: Düşünce Deneyi
Düşünün: bir evren var sadece iki boyuttan oluşan — yalnızca uzunluk ve genişliğin bulunduğu, yükseklik diye bir şeyin bilinmediği bir düzlem. Bu evrende yaşayan bilinçli varlıklar sadece çizgiler, açılar ve daireleri deneyimler.
Bir gün bu düzleme üçüncü boyuttan bir küre girer.
Bu küre, iki boyutlu düzleme ilk temas ettiğinde bir nokta olarak görünür. Ardından bu nokta büyüyerek bir daire halini alır. Zaman geçtikçe daire genişler, sonra tekrar küçülür, sonunda yine noktaya dönüşüp kaybolur.
İki boyutlu varlıklar için bu süreç şuna benzer:
“Bir şey geldi… büyüdü… küçüldü… ve gitti.”
Ancak gerçekte olan, bir kürenin düzlemi kesmesidir ama onlar bunu hiçbir zaman küre olarak göremeyecek, dairelerin zaman içinde değişen boyutları olarak deneyimleyeceklerdir.
Bizim üçüncü boyuttan daireleri üst üste koyarak bir küre oluşturabileceğimizi söylememiz onlara hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü onların gerçekliği “üst üste” diye bir boyutsal ilişkiyi barındırmaz.
Onlar için yani iki boyutlu yaşamda “üst üste” diye bir kavram yoktur.
Aynı şekilde biz de üçüncü boyutun içinde yaşayan varlıklar olarak zaman dediğimiz şeyi parçalı ve sıralı bir şekilde algılarız. Belki bizim yaşamımız da, dördüncü bir boyutta “üst üste” duran anlardan oluşuyordur. Ama biz o “üst üste duranları” göremeyiz. Çünkü bizim boyutumuzda zaman, bir çizgide akan bir şeydir.
Küreyi Gören Göz, Daireyi Görenlere Küreyi Anlatamaz
Küreyi gören bir varlık, iki boyutlu düzleme dönüp şöyle diyebilir:
“Gördüğünüz şey bir küre. Siz daire sandınız ama o, küre adında bir şeyin sadece bir kesitiydi.”
Ancak iki boyutlu zihin buna şöyle cevap verir:
“Küre mi? O da ne? Biz daireden başka bir şey görmedik ve bilmiyoruz. Üstelik bu daireler zamanla değişti. Her gün farklı boyutta bir daire vardı. Nasıl olur da aynı anda hepsi birden var olabilir?”
İşte bu noktada çarpıcı bir gerçekle yüzleşiriz:
Alt boyut, üst boyutu tanıyamaz ve tanımlayamaz.
Sadece kendi boyutsal sınırlılığı içinden gelen izleri yorumlayabilir. Ne kadar anlatırsak anlatalım, sadece daireyi gözlemleyen varlık için küre sadece anlamsız bir kelimedir.
Peki Biz?
Aynı durum bizim için de geçerli olabilir. Biz de doğar, büyür, yaşar ve ölürüz. Tüm bu süreç bizim için zamanla akar. Ama belki de dördüncü boyutta bizim hayatımızın başı ve sonu aynı anda mevcuttur.
Belki biz, kendimizi büyüyen ve küçülen daireler gibi algılarken, bir başka düzlemde “biz” hep bir bütün olarak durmakta ve gözlemlenmekteyiz.
Ama ne kadar hayal etmeye çalışırsak çalışalım, dördüncü boyutu anlamak bizim doğamızın dışında kalacaktır.
Çünkü biz küreyi görmüyoruz.
Biz “bir zaman dilimi içindeki daireleri gözlemleyen varklıklarız”.
Sonuç: Bilmenin Ötesinde Anlayış
Bu düşünce deneyi bize şunu fısıldar:
Gerçeklik, her zaman algılayabildiğimizden daha fazlasıdır. Alt boyutun üst boyutu anlaması, ne kadar zeki olursa olsun, daima kavram eksikliği yüzünden eksik kalır.
Ve bu yüzden, bazı gerçekleri hayal etmeye çalışmak bile yersizdir — çünkü elimizde o hayalin geometrisi bile yoktur.
Ama bu farkındalık, belki de en yüksek bilinçtir:
Sınırlarımızı bilmek, kendimize büyük bir evrende mütevazı bir yer bulabilmektir.